Kazanan Kadro Bozulur Mu?
Son zamanlarda hem kulüpler bazında hem de Milli takım düzeyinde bu sorunun cevabı aranmakta.
Elbette doğru oyunu oynayan istikrarlı bir kadro oluşturmak önemli. Ancak bu kadro her zaman A planı olarak kullanılmalı mı? Esas sorulması gereken soru bu. Zira her maçın ayrı bir atmosferi, ayrı bir dinamiği ve oyun içi akışı, planı vardır.
Peki, teknik direktörler neden bu soruya ısrarla aynı cevabı veriyorlar?
Meseleyi ilginçleştiren de sanırım bu oluyor. Çünkü kolaycılığa kaçabiliyorlar, rakibi küçümseyebiliyorlar ya da ciddiye almayabiliyorlar, rehavete kapılabiliyorlar ve ilk planın sağlamlığına aşırı güveniyorlar. Tüm bu cevapları dün oynanan Türkiye-Letonya maçında da gördük.
Maça dair yazıya dökülmesi gereken çok şey var.
Kazanan kadro bozulmaz deyip Hollanda'ya, Norveç'e nasıl çıktıysak Letonya'ya da öyle çıktık. Doğal olarak ilk 2 maçta defans yapan takım, ofans yapmak yerine yine ilk planına döndü. Pozisyonlar bulduk ancak bunları yine ilk plana bağlı kalarak yaptık. Letonya'yı maç boyunca üstümüze çekerek Hollanda maçında yapılan hataların benzerini ortaya koymuş olduk. Sanırım Hollanda maçında yenilen iki golden de ders çıkarılmamış.
3 maçta 10 gol attık, 5 gol yedik. Dünyanın en önemli ve en çok izlenen ligi olan EPL'de 2 farklı takımda 2 stoperimiz mevcut; Çağlar Söyüncü, Ozan Kabak. Bu ikilinin hemen önünde yer alan ön liberomuz ise bir başka EPL takımında oynayan Okay Yokuşlu.
Hâl böyle olunca izleyen herkese "Hollanda, Norveç karşısında tam puan alan defansımız nasıl oldu da Letonya karşısında problemler yaşadı" dedirtti.
“Savunma Sadece Stoperlerin İşi Değildir”
Hücum yapmanın birçok yolu var. Kimi zaman kanatlardan kimi zaman merkez oyuncularıyla kimi zaman atılan uzun bir topla... Konunun odağını dağıtmamak adına hücum çeşitlerini saymak yersiz olur. Savunma konusunda tüm iş savunma oyuncularına bırakılırsa bir süre sonra hatalar baş gösterecektir. Beraber savunma yapıp beraber hücum etmediğiniz sürece takım olamazsınız.
Milli takımımız takım olma yolunda ilerliyor ancak daha ilerlemesi gereken çok yol var. Hollanda ve Norveç karşısında alınan galibiyet bir tür illüzyon (yanılsama) oluşturmasın.
Çünkü attığımız goller biraz yanıltıcı olabilir.. Atılan 10 golü bir inceleyelim;
Sırasıyla Hollanda-Norveç-Letonya maçlarında;
İsabetli şut sayımız: 5-1-8
İsabetsiz şut sayımız: 2-8-6
Engellenen şut girişimi: 1-4-3
Bu sayılar bize neyi anlatıyor, neyi anlatmıyor?
Öncelikle neyi anlatmıyor bir açıklayalım; Penaltı eğer golle sonuçlanıyorsa isabetli şut hanesine yazılıyor. Auta giderse isabetsiz sayılır. Penaltı, Korner ve Frikikleri bu istatistiklerin dışında tutmak bize doğru sonucu verecektir. Topun ölü top hâline geldiği bu üç alanda toplam 5 gol bulduk.
10 gol atan Milli takımın 5 golü bu ölü toplardan geldi. Dolayısıyla her ne kadar hücum hattında önemli isimlerimiz olsa da hücum organizasyonu yaratmada, üretkenlik ve bitiricilik noktasında problemler yaşadık.
3 maçta toplam 14 kez kaleyi bulabilmişiz. 16 kez kaleye isabet ettirememişiz. 8 kez de şutlarımız rakip savunmacılar tarafından engellenmiş. Ölü toplarla atılan 5 golü isabetli şutlardan çıkarınca 3 maçta toplam 9 kez kaleyi isabet ettirmişiz. Kalan 5 golü de bu 9 girişimin içinde bulduk.
Oran orantı yaptığımızda çok az girişimde bulunup yüksek bir bitiricilik elde ettiğimiz ortaya çıkıyor.
Peki, Hakan Çalhanoğlu ve Yusuf Yazıcı aynı anda sahadayken nasıl üretkenliğimiz bu kadar az olabiliyor?
Tersten bakacak olursak; Bitiricilik yüzdemiz bu kadar iyi iken, Çağlar ve Ozan gibi iki iyi stoperimiz varken neden bu kadar az pozisyon üretip bu kadar çok gol yedik?
Sebebi basit, orta saha!
Rakibin favori olduğu Hollanda ve Norveç ile oynarken topla oynama yüzdemiz; % 34 ve % 43 olarak tespit edildi. Kağıt üstünde favori olduğumuz Letonya maçında ise bu rakam % 64.
Şenol Güneş'in 2. bölgede rakibi karşılama oyunu ancak topla oynamayı seven rakiplerde işliyor çünkü ana plan, saha parselizasyonu doğru yapılıp teknik kapasiteleri çok yüksek rakiplere ihtiyacı olan Alan/Zamanı vermemek ve basit tabirle kazanılan toplarla hızlı hücum edip rakibin savunmaya yerleşmesine izin vermeden sonuç almak.
Aslında tam bir turnuva planı. Eldeki malzemeler de buna uygun. Hele ki Burak Yılmaz gibi geniş alanı seven bir santrfora sahip olunca...
Kendi takımında da bu sebeple parlayan Ozan Tufan gibi top kapma yüzdesi yüksek iki kutu arasında metcezir yapmayı seven bir 6,5 numara da hocayı bu plana iten bir başka faktör olarak öne çıkıyor.
Ancak iş topla oynamaya, pas yapmaya, sete oyunu oynamaya gelince Ozan bu konuda kayıp, dün de maç içerisinde kayboldu. Kaldı ki bu durum kendi takımında da baş gösteriyor.
Kenan Karaman’ın bek oyuncusuna yardım etmesi ve sağ kanadı 100 metrede oynaması, Okay Yokuşlu’nun derine doğru zamanda inmesi, bloklar arası mesafeyi hiç bozmaması ve ders olarak gösterilebilecek 6 numara performansı sergilemesi. Savunma liderliği konusunda Çağlar Söyüncü'nün kusursuza yakın oynaması, hamle zamanlaması ve oyun kurma becerisi.
Bence bu 3 maçlık Milli takım performansında öne çıkarılması gereken isimler.
Ertelenen Avrupa Futbol Şampiyonası'na umutla bakabiliriz. Bu konuda çok kötü durumda değiliz. Hatta belki de biraz beklentilerin yükselmesinden dolayı iyinin daha iyisini arıyor, soruyor, istiyoruz.
UEFA Uluslar Ligi C grubuna düşmemize neden olan performansımızı yeniden incelemeli ve bu 3 maçlık performansımız iyi analiz edilmeli. Verilen pozisyonlar ve yediğimiz gollerin üzerine gidilmeli.
Set oyunu eksikliğimizi gidermeli ve rakibi karşılama yerine oyunu oynayan bir takıma evrilmeliyiz.
Bunu yapacak kalitemiz mevcut.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder